21 Şubat 2009 Cumartesi

DÜŞ;DÜŞ'ÜŞ


Her birey in yaşamdan beklentileri vardır,kimi için para daha fazla önem arz ederken kimi içinde aşk daha fazla önem teşkil eder, aşık olur , aşık olunan kişi için düşlere dalar,hayaller kurar her insan ,maddi zenginlik için düşlere dalar,kısacası her insanın bir düşü vardır.belki de düşüşü......
ama düşler türlüdür;farklı renklerdedir.
Ben daha çok insanın maddesel dünyasından çok duygusal dünyasından bahsetmeye çalışıyorum.
Şunu diyebiliriz ki dünyanın coğrafyasında yaşayan yedi milyar insanın mutlak zaman-zaman düşleri olmnuştur.fakat kanımca bu düşlerin çoğunluğu siyahtır veyahut beyazdır,statiktir,belirli bir istem içindir,çoğunluğu maddi rahatlığa kavuşabilmek için kurulan gündüz düşlemleridir.
Ve nihayetinde büyük bir çoğunluk düşlerinin ardından büyük düşüşler yaşamıştır.
Hayal kırıklığıdır,hüsrandır,umutsuzluk denizinde boğulur gider bu düşler ve artık düş;düş'üş olur.
Düş nedir?ne olmalıdır?
Belkide ara renklerdedir,büyük beklentilerin aralarında kalan küçük anektodlardır,özünde her birey yaşar bu anları lakin farkında değildir ,ayrıntılarda saklıdır ,maharet bunları bulup çıkarabilmektir,gizem küçük anlarda;noktalarda saklıdır,
yaşamı anlayabilmek,kurgulayabilmektir aslında işin özü..
oldum olası düşler kuarım,belkide olmayacağını bile bile yinede düş ler kurarım,
olmayacağım yerlerde kendimi görür ,varamayacağım kentlere ulaştığımı sanıp,olmayan sevgiliyle buluşup ,bilmediğim ülkelere varıp,uzayın derinliklerinde kaybolup,evrenin sonsuzluğunda dolaşıp,geçmişin izinde buluşların,icatların,sanatın güzelliğini yaşarken ,tarihin gizeminde kaybolduğumu görürüm.
İzlediğim filmlerdeki kaybeden,yada kazanan kahraman olurken bazen de şiirlerdeki kişilik ,romanlardaki bireylerden biriyim nesne olurum bazen sevdiğim ressamların resimlerindeki.
Doğa'nın yeşil tonları,okyanusların mavi tonlamaları olabilir mi insan?
Düş kurmak değilde,düş'ün kendisi olabilirmi insan?
Kurduğu bir çok düşün ardından düşüşler yaşamadan düş olabilir mi insan?
Çünkü düş kurmak özgürlüktür...
düş olabilmek ise özgürlük denizinde yüzebilmektir....
düşünmeden,düşmeden,düş kurabilirmisin?

17 Şubat 2009 Salı

Çünkü yalnızlık peygamberimsi bir koku taşır,zorlu ve gizemlidir,herkes yaşayamaz ;yalnızlığın uğultulu ve büyülü dünyasında,herkes anlayamaz,anlatamassında.!
Bir kambur gibi taşırsın sırtında tüm yaşanmışlık ve henüz yaşanmamışlıkları...
ne istediğini ne amaçladığını anlatamassın...
bir ölüm gibi;ölümün sessizliği gibi,soğuktur,aslında daima yüreğinin ucundaki sıcaklıktır,
bilemezler,bunu bir sen bilebilirsin birde dinlediğin ezgiler ,hüzünle ve özlemle dinlediğin şarkılar anlatabilir ...ama
bir tek sen;sen anlayabillirsin ve anlatamassın da çünkü yüreğinin kardeşidir anlayabilecek olan ve sen onu durmadan ararsın,bulamayacağını bile-bile..ararsın..ararsın bulmak ümidiyle..
gün ışığı ve gecenin gizemi pusulan ve yoldaşlarındır,durmadan ararsın...bir gün sanki yitirilmiş olanı bulmak umuduyla....
kimseye soramassın,çünkü bunu bir tek sen, bir sen bilebilirsin ve imkansızdır,tarif bile edemessin.
Yalnızlığının kokusu peygamberimsi bir kokudan ötedir....
yıllarını verirken bu öyküye kimse farkında değildir:bilemez
çünkü istediğin bir başkadır...
bunu anlatamassın......

15 Şubat 2009 Pazar

Gündoğumu ve günbatımının
O alacakaranlığından geliyorum sana

Seni yüreğinde bir tabanca gibi
Taşıyan ben


O büyük aşkların ırmağından geliyorum sana
Tetiğinin düşmesine ramak kala ben

Ve
Yüzyıllar öncesinin peygamberleri gibi
Biad ediyorum sana

değilsende peygamberim
Tanrımsın
Yüzdoksan dokuz isminle sesleniyoruım sana
Gel artık……………

2 Şubat 2009 Pazartesi

Tek kişilik




Dibe vurmuş bir gençliğin çığlıklarıdır bağrımdan kopan,kendimi yaşamın aynasında ters gören ve artık Hiçbir depremi kaldıramayacak kadar yorgun ve yoğun bir gövdeyi taşıyorum.ruhumun ve vücudumun isyanıdır birbirlerine karşı süren,bu savaşı hangi tarafın kazanacağıda umrumda değil.

Devam eden bu hayat karmaşasında, bu karmaşanın içinde kendimi işgal edilmiş bir ulusun hissettikleriyle yeğ tutuyorum,bedenimi saran bu işgal'de artık sınırları olmayan bu ülkeyim dolayısıyla kendine ait Hiçbir şeyi kalmamıştır tüm yalnızlıkları ve yok edilmiş değerleriğle(düşlerimle)tükenen ve yalnızlaşan bu gövde kılını bile kıpırdatamaz bir hale gelmiştir,bitiktir,siliktir,yalnızdır.tarihin tozlu aynasının ardına düşen bir çığlık gibidir sesim.

Biliyorum ki kimselerin umrunda da değildir.

Yokluğun bataklığında çırpınan bir canlının suretidir bu beden ve dolayısıyla bitmiş,tükenmiş ve dibe vurmuş bir hayattır yaşadıklarım.

Anılarımın gri leşmiş ,tozdan görünmeyen o siyah beyazlığındaki kiremit damlı evinde;o evde ki kedilerim de kaldı sonsuz mutluluklar.ki tarih te dönüp veremez artık o siyah beyaz ayrıntıları ,öyleyse dibe vurmuş bu hayat yaşamın o en kıyılarında ,kenarlarında,uçurumlarında sürüklenmesine kimler izleyici kalabilir? Bu da sorumu şimdi.!artık herkes bir izleyici ve aynı zamanda da bir oyuncu,herkes bu adını bilmediği ,kendi yazmadığı oyununu oynuyor ve de izliyor aynı zamanda.sanat'ında önemi yok,şiirin de,şarkılarında,sinemanın,resim ,heykelin ve kitapların da önemi yok .ne de olsa çocukluğumuzun mahalle aralarındaki maçlar gibiyiz ;hani kaleci-oyuncu olurduk,ya şimdi?şimdi herkes hem oyuncu hem izleyici ,bu dibe vurmuş hayatlar oyunlarını oynamakla kalmayıp izlemekteler aynı zamanda, birileri sunarken bu hayat denilen seneryoları bu toplumda bu seneryo-oyunlardan nasibini almayan tek bir değer (düş)kalmadı .

Borsa denilen en büyük kumara dönüştü tüm bedenlerimiz lakin bu borsa-bedende bir fark varki....

o da hep taban yapıyoruz,dipteyiz,dibe vurmuşuz.bu oyunlar artık tek kişiliktir...

tek kişilik yalnızlık,tek kişilik mutsuzluk,tek kişilik düşlem ve artık hayatımızda ki her şey tek kişilik ,değermi acaba bu hayata? Tek kişilik(sizlik)............